6 Eylül 2013 Cuma

Küçük Bir Karadeniz Kaçamağı - 3

Tatilimizin bu son gününü de Sinop'da gezemediğimiz yerlere giderek değerlendirmeye çalıştık. Otelimizden ayrılınca ilk hedefimiz Tarihi Sinop Ceza Evi idi. Hayatımda ilk kez bir cezaevinin içerisin girdim. İnşallah bu ömrüm boyunca gezme amacı dışına da çıkmaz. Gezmek için gitmek bile insanın ruhunu bunaltıp, daraltıyor. Her bölümünde burada ne acılar çekildi, burada neler yaşandı diye düşünüyor insan. Duvarlarında eskiye ait izler görmeye çalışıyor. Ama maalesef Sinop Ceza Evi'ne her gelen duvarına bir şeyler yazmış ve bilinçsizce eski izleri yok etmiş.
Tarihî Sinop Kapalı Cezaevi, 1999 yılında kapatılarak müzeye çevrilmiş ve tarihi eskilere dayanan bu yapı, şiirlere, şarkılara konu olmuş.
Vikipedi'den edindiğim bilgilere göre: Üç yanı deniz olan ve tarihi kale duvarlarının içerisinde yer alan cezaevine ev sahipliği yapan kale yaklaşık 4000 yıl önce bölgenin hakimi Gaskalılar tarafından yapılmış. Grek, Pontus, Roma, Bizans,Selçuklu ve Osmanlılar kendi dönemlerinde kaleyi korumuş ve güçlendirmişler. Kalenin cezaevi olarak kullanımına ait en eski belgeler ise 1568 yılına dayanıyormuş. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu zindandan şöyle bahsetmiş;
"Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar."
Hatta bu yazı bir zindanın girişinde de yazıyor. Zindanın içerisinde Einstein'ın da sözleri yazılı. İç kalenin resmi olarak zindana dönüşmesi ise 1887 yılında olmuş. O dönem Sinop Mutasarrıfı Veysel Paşa yeni binalarla birlikte bir de hamam eklemiş. 1939 yılında da çocuk hapishanesi olarak kullanılmak üzere bir bina daha yapılmış.
Biliyoruz ki Sabahattin Ali burada yatarken "Başın öne eğilmesin. Aldırma gönül aldırma" şiirini yazmıştır. Allah kimsecikleri düşürmesin diyor ve sırada ki durağımızı zevkle anlatmaya devam ediyorum.
 
 




Biliyoruz ki Diyojen medeniyeti reddetmiş ve medeniyet içerisinde medeniyetten uzak bir şekilde yaşamaya çalışmış bir antik çağ filozofudur. Kendisi  mutluluğa ancak erdemle ulaşılacağını, ve bu erdemin de dünyevi hazları yadsımakla mümkün olabileceğini (mülkiyet, aile, din v.b. değer ve yargıları reddederek) savunmuştur. Rivayete göre kendisi hayatını bir fıçının içerisinde sürdürmüştür.
Büyük İskender, Diyojen’i ziyaret etmiş ve bir dileği olup olmadığını sormuştur. O ise bu soruya “Gölge etme başka ihsan istemem.” yanıtını vermiştir. Daha sonra ünlü imparator Büyük İskender olmasaydım 'Diyojen' olmak isterdim demiştir. Diyojen Sinop' lu olduğu için de kendisinin bu paragrafta anlattığım tüm özelliklerini ortaya koyan bir heykeli var Sinop'ta.
Daha sonra karnımızın acıktığını fark ettik. Orada gördüğüm bir fırından sinop simidi ve lokul aldım. Simit bildiğimiz simitlere göre baya ince ve sütlü gibiydi. Ispanaklısını seçtiğim lokul ise dışarıdan alıp da annemin el açması ıspanaklı böreğiyle kıyaslayabildiğim tek börekti. Gerçekten çok güzeldi. Keşke biraz daha alıp Ankara'ya getirseydim de buzluğa koysaydık diye düşündüm. Mutlaka denemenizi tavsiye ederim.

Sinop' a geldiğimizden beri bize ilk defa yüzünü cömertçe gösteren sevgili güneşi de fırsat bilerek Karakum'a gittik. Orada girişi 1 tl. olan bir halk plajında denize girdik. Aynı zamanda duş ve giyinme kabinleri de olması bizi tuzlu tuzlu dolaşmayacağımız için sevindirdi. Deniz çok soğuk değildi ve dalgasızdı. Ancak taşlı ve çok yosunluydu. Ben öyle denize girmekten çok huylandığım için kıyıda azıcık çimdim :) Güneş biraz yüzdü. Ama oda taş ve yosundan dolayı pek mutlu olmadı...Kumsalda biraz oturup, duşumuzu alıp Sinop'u bir de tepeden tam görelim diye Karakum Şahin tepesine çıktık. Muhteşem manzarayı biraz izleyip, yolumuz uzun diyerek Sinop'dan ayrıldık. Aşağıdaki resimde Şahin Tepesin'den gördüğümüz manzara. Resmin çekildiği taraf Anadolu tarafı :) Gördüğümüz kısım da Sinop'un denize uzanan burun tarafı. Sinop merkez tam o ince boğazın olduğu yer. Bizim otelimiz de oradaydı.
Ankara'ya dönerken Ayancık ve İnebolu'ya uğramayı planlamıştık. Ancak Ayancık'a uğradığımıza biraz pişman olduk. Yolu doğa olarak harika ancak oldukça dar ve virajlıydı. Ayancık çok güzel bir ilçeydi ancak o kadar virajlı yol gelip de burada ne yapacağımızı bilemedik. Şöyle bir deniz kenarına baktık. Birde 15 dakika falan turladık. Burası da Ayancık'da hoşuma giden tek yer :)
Buraya niye geldik ya diye düşünerek ve saatin artık 17:30 falan olmasından dolayı İnebolu'ya uğramamaya karar verdik. Ama Ayancık yerine İnebolu'ya gitseydik keşke diye düşündüm. İnebolu'yu göremedik diye üzüldüm. Çünkü duyduğuma göre İnebolu Türk tarihi açısından oldukça önemli bir ilçe. Çanakkale Savaşında çok şehit vermişler ve buda ilçenin görünümünde yansımış. Üstelik Sinop'dan düzgün yoldan Kastamonu'ya gitmek varken, bu Ayancık yüzünden Boyabat' a kadar gene yarı asfalt, kırık dökük, uçurum, virajlı yollardan gittik. Ama doğa harikaydı. Gene böğürtlen yedik :) Neyse Ayancık'ı da görmüş olduk bi nedenle. İnebolu'da başka zamana artık :)
Ankara'ya döndüğümüzde saat neredeyse gece yarısı iki olmuştu. Ertesi gün yorgun argın işe gitme düşüncesinin verdiği sıkıntıyla uyuduk :)
Neyse ki bugün günlerden gene Cuma. Ama hastayım :) Bu kadar yorgunluk ve yağmur çamurun üstüne burnum akıyor ve öksürüyorum. Ankara' da da hava kaç gündür kapalı ve soğuk. Hem hastayım. Hem hava soğuk. Kış mı geliyor yine? Ne çabuk yahu. Ben daha yaza doyamadım :)

2 yorum:

  1. Tubis yazik sana, gecti mi hastaligin? Bu kadar yagmurun altinda gezince hasta olmaniz normal. Ama resimler o kadr guzel ki!! Sinop cezaevi hakkaten ic kararticiymis. Ama 1500lu yillardan kalma oldugunu okuyunca cok sasirdim! O kadar eski bir yapi mesela Amerika'da hayatta olmaz, Amerika yeni bir ulke oldugu icin. Ne kadar tarihi aslinda yni, hic bilmiyoruz bile.. Diyojen'in de sinop'lu oldugunu unutmusum, sen yazinca hatirladim. Supermis ya Diyojen :))) adamin hayat felsefesine bittim. Bir de yine deniz muhtesem gorunuyor!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçti sayılır Yıldızcım sağol. Ama hal öksürüyorum ve burnum akıyo. Geçer heralde. Ankara'da çok soğuk bu aralar...Sinop cezaevi çok etkileyiciydi. İlk defa bir ceza evi gördüm. Gezmeler dışında son olsun :) Sinop'un denizi hep mi öyle bilemem ama biz oradayken yağmura falan rağmen hep çarşaf gibiydi

      Sil