29 Nisan 2013 Pazartesi

Leyla'nın Evi

Benim evcağızımın bir balkonu yok. Ama ben annemin evinde yazın hep balkonda takılmaya çok alıştım. O yüzden balkonu arıyorum arkadaş. Ne yapayım :) Ama allahtan evimize ODTU yakın. Ne zaman evde bunalsak alıyoruz kuruyemişimizi; gidiyoruz oturuyoruz ODTU çimlerine. Yakında ODTU kampüsünü bahçem falan sanıcam. Eğer oralarda ekilmiş çilek, tere, roka falan görürseniz bilinki o ben olabilirim :)Bir de çay, kahve alıyoruz. Süper oluyor. Ama bir kilim almam lazım en kısa zamanda...
Neyse dün de gene ODTU de yürüken eşimle, bir müzikli oyun posterine rastladık. Nerde KKM de kaçta 3 dakika sonra. Gidermiyiz gideriz... Koştuk KKM' ye. Allahtan oyun 15 dakika gecikmiş. Geç kalmadık. 10 ar tl den iki bilet aldık; girdik. Oldukça iyi bir oyundu, baya uzun sürdü 23:15 gibi bitti. Şu Çınar Ağacı filminde oynayan sevimli Celile Toyon oynuyordu hemde. Evini hile ve hurdayla kaybeden bir yaşlı kadını anlatıyordu. Zülfü Livaneli'nin bir kitabıymış. Müzikler çok güzeldi. Bundan sonra KKM deki etkinlikleri daha iyi takip etmeye karar verdik. Hem evimize de yakın.



Kurabiye canavarı

Başlığın sebebi kardeşimin bu aralar bana kurabiye canavarı demesi. Çünkü bu aralar kurabiyelere taktım :) Bu hafta sonu da bol bol kurabiye yaptım birileri için :) Söylemiycem şu anda süpriz. Kurabiyeler yerine ulaşınca söylerim.


Yaptıklarımın bir kısmı yukarıdaki gibi. Tarifini hobipediaofema dan aldım. Şu ana dek gördüğüm en sağlıklı kurabiye tarifi. Ben içine dövülmüş fındık da kattım. Çünkü bunları süslemedim. Üzerindeki çikolatalarda Dr. Oetker Glazür Cake Icing. Hemen donduğu için kurabiyeler için süper.

Sonra bunlardan bir kısım daha yaptım. Ama onları şeker hamuruyla süslediğim için fındıklı yapmadım. Onların görüntüsünü daha sonra paylaşıcam. Kurabiyeler sahiplerine ulaştıktan sonra...

İyiki yedim seni tatlı patates!

Cumartesi akşamı Çukurambardaki Erzincan Mandıraya gittik. Benim işyerimin verdiği winwin çok nadir yerlerde geçtiği için ve harcayacak pek bir yer bulamadığımız için, Erzincan Mandıra bizim laf aramızda winwini bitirebilmek için görgüsüzlüğün doruk noktalarına ulaştığımız bir markettir :) Eşim daha önce hiç yemediği şeyleri yemeyi, denemeyi çok sever. Hal böyle olunca marketin çeşitli reyonlarında garip diyaloglar yaşayabiliyoruz :)

Eşim: Hocam bu ne?
Görevli: Çiroz efendim.
Eşim: Hayatım ben hiç çiroz yemedim alalımmı? Abi bi tadına bakabilir miyim? Beğenirsek alıcam.
Görevli: Şey kem küm...
Ben: Kilosu ne kadar ki bunun
Görevli: 149 tl.
Eşim: Neee. Tamam abi istemiyom tadına bakmak sağol biz almayalım :)



Manav reyonunda...

Eşim: Aaaa hocam bu ne?
Manav: Hollanda patatesi efendim
Eşim: Hollanda patetesi ne ki? Nasıl tadı var? Canım alıp denesek mi?
Ben: Yok hayatım ya ben hiç merak etmiyorum gerçekten :) (Görüntüsüne bakarak)
Manav: Yalnız efendim onun tanesi falan 7 tl ye dek geliyor.
Ben: Nee. Canım boşver ya patates işte
Eşim: Abi napılıyo ki bununla
Manav: Çok güzel kumpiri oluyomuş. İkiye bölün fırına verin bir saat bekleyin
Eşim: Yaa tadı nasıl
Manav: Ben hiç yemedim...!!!!!!!!!!!!!!!!!!!








Sonuç iki tane patates aldık :) Tanesi 7 tl. Eşim onları ikiye böldü. Fırına verdi. İçi böyle turuncu çıktı.











Pişirmeye başlayınca bir internetten tarifi nasılmış bakalım dedik. Bu patatesle kumpir yapan yok. Tatlıymış zaten kumpir olmazki :) Bunlar fırında iyice pişmeden geri çıkardı eşim. Onları soydu. Küp küp doğradı. 15 dakika haşladı. Sonra fırın tepsisine süzüp döktü. Üstüne zeytinyağı koydu, tuz ve baharat ekti. Bu kezde fırına verdi. 15 dakikada orada pişen tatlı patateslerimizi servis tabaklarımıza aldık. Şimdi ben onun tatlı olduğunu öğrendim ya; ben tatlı şeyleri tuzlu yiyememki tamamen piskolojik :) Neyse 7 tl nin hatrına 3-5 parçada ben aldım.



 
 
Sonuç:
1- Bence tatlı kabağı aynı şekilde pişirseydik de aynı sonucu elde ederdik.
2- Oh yedik rahatladık
3-Bidaha alırmıyız; hayır
 

Zaten hepsini bitiremeyiz diye pişirmedik. Yarısı küp küp doğranmış şekilde difrizde. Hep lüzumsuz şeylerle uğraştığımı düşünen sevgili annemi yemeğe davet edince pişirmeyi düşünüyorum ki,
haklı olduğunu bir kez daha söylesin, rahatlasın :) Sevgiler...

Sevginin Bedeli

25 Nisan perşembe akşamı DOB Sevgini Bedeli balesine gittik. İnsan tiyatroya, baleye, operaya hiç kötü diyebilir mi? 3 saat canlı canlı performans. Her seferinde yeniden, aynı canlılıkla... Ama yanlış anlamayın, bunları yazdım ama bu bale kötüydü ama ben baleye kötü diyemem demek istemedim. Bu bale de çok güzeldi. Ama ben ünlü kitapların balelerini daha çok seviyorum itiraf edeyim :) Balelerde en çok sevdiğim şey ise o bayanların giydiği kıyafetler ve hayranlıkla izlediğim kuğu gibi hareketleri :)

Konusu; Bir gün genç bir adam sarayın bahçesinde dans eder. Bahçede genç bir bayan görür ve aşık olur. Genç kızda erkeğin ilgisine karşılık verir. Aniden sarayın muhafızları gelir, adamı yakalarlar ama kız sarayın içinde kaybolur. Muhafızlar genç adamı zindana atarlar. Genç adamın bilmediği ve sonradan öğrendiği genç kızın padişahın 4 eşinden biri olmasıdır. Baş muhafız durumu padişaha bildirir ve padişah çok kızar; sorgulayıp hangi eşi olduğunu bulmak ister. Ama genç hiç birşey söylemez hatta celladın işkencesinde bile, bunun üzerine padişah genç erkeği 4 eşiyle yüzleştirmek ister. Zindanda bunu duyan genç adam genç kızı kurtarmak için kendini kör eder. Sorgulamada genç kız sevdiği erkeğin kör olduğunu görünce çok üzülür ve çaresiz kalır. Padişah işkence ve sorgulamadan bir sonuca ulaşamayınca genç adamı azat eder. Muhafızlar genç adamı buldukları yere sarayın kapısına bırakırlar. Bir zaman sonra genç kız koşarak adamı bulur, genç aşıklar saraydan kaçarlar.

25 Nisan 2013 Perşembe

Boğaz 'da kahvaltı ve Küçük bir İstanbul turu

23 Nisan da erkenden kalkıp; karşıya geçtik. Baltalimanı tarafına. Boğaz manzarlı Oba denen müthiş bir yerde müthiş kahvaltı yaptık. Kahvaltı bahane bence manzara şahaneydi. Hava da çok güzeldi. 2'ye kadar orada oturduk. Kahvaltısı 40 liraydı; ama o manzaraya değer arkadaş. Ankara'da bile binalara baka baka 35 tl ye kahvaltı vermiyorlar mı:) Buda manzaramız :)


Sonra Elifcik in tenis dersi olduğu için ondan vedalaştık ayrıldık. Elif bizi arabayla Bebek civarına bıraktı. Evrim, Barış, ben , Güneş Ortaköy'e kadar yürüdük. Ortaköy cıvıl cıvıldı. Tezgahlara baktık.
Ben hayatımda yediğim en güzel dondurmayı yedim :) L'era Fresca diye bir yerdi. Tavsiye ederim. Bidakine aç gidip hepsinin tadına bakıcam. Ben fıstıklı, çikolatalı ve sade yedim. Fıstıklısına bayıldım :)

Sonra taksiyle Taksime geçtik. Taksim ana baba günüydü. Galatasaray Lisesine kadar yürüdük. Bir kaç mağazaya girdik. Sonra Güneş dedi; ben buraya gelmişken Bambi'de yemeliyim. Tıka basa tok olmamıza rağmen onu da yedik. Orada bir ıslak hamburger yedim ama bence gene de Kızılkayalar :) Ama Güneş böyle düşünmüyor :)
Sonra taksiyle Ataşehir'e geri döndük. Bizim artık yola çıkmamız gerekiyordu. Saat 19 falan olmuştu.
Canım arkadaşlarım Elif, Evrim , Barış bizi çok güzel ağırladılar. Nereye istesek off demeden götürdüler. Hiç birşey harcatmadılar. Onlarda Ankara'ya gelsin, biz de onları gezdircez. Off gerçi İstanbul'dan gelmiş insanlara Ankara'da neresi gezdirilebilir bilmiyorum ama maksat muhabbet işte :) Beraber olmak...





Dönüşte gene Highway'a uğradık. Güneşe iki pantolon iki tişört aldık Ankara'dan bu fiyata alamayız diye :) Sonra da Gönül Kahvesinde meşhur menengiç kahvesini içtik. Ben genede Türk kahvesini tercih ederim ama sevgili beğendi. Gece yarısı da evimize döndük. Evimi özlemişim :)
Bir tatili daha böylece gezerek, eğlenerek, arkadaşlarla geçirmiş olduk. Mutlu mesut :)
 





Bu arada herkesin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramını kutluyorum. Bu güzel ülke ve insan gibi yaşayabildiğimiz için sevgili Atatürk'e bir kez daha teşekkür ediyorum. Keşke bunun farkında olmayanlarda aklını başlarına toplasalar diye diliyorum.

Adalar...

22 Nisan sabah kalktık. Elif'te Evrimlerde yatmıştı. Evrim'in bize hazırladığı nefis kahvaltıyı yiyip, hep beraber adalara gitmeye karar verdik. Geçen İstanbul'a geldiğimizde Büyük Ada'ya gitmiştim. Bu sefer Burgaz Ada'ya gittik. Ada tenhaydı. Biraz deniz kenarında yürüdük. Sonra faytonla Kalpazankaya'ya çıktık. Orada muhteşem bir manzara eşliğinde güzel yemekler tattık. Ama az az çünkü benim aklım Kızılkayalar'daki ıslak hamburgerlerde idi :)







Resmini gördüğünüz Kalpazankaya Restorantta çok güzel zaman geçirdik. Daha fazla oturabilmek için aşağıya da faytonla inelim dedik. Son 15 dakika kalana kadar oturduk rahat rahat. 18:40 vapuruna yetişmemiz gerekiyordu. Sonra bi baktık fayton yok. Yarım saat önceden söylememiz gerekiyormuş ki yukarıya çıksın :) Napcaz? Hadi dedik koşalım :) En önde Evrim en arkada ben çaresiz bir şekilde koşuyorduk ki son 5 dakika kala Güneş bir faytonu görüp durdurdu. Fayton olmasa yetişemezdik. Çünkü biz indik. Vapur kalktı. Zor yetiştik.



Vapurla Bostancı'ya geçtik. Caddede Kızılkayalara oturduk ıslak hamburger yedik. Çok lezzetliler. Her İstanbul'a gittiğimde ille yemek istiyorum







Sonra gene Evrim'lere gittik. Tabu oynadık. Evrim le Elif oldu; biz de Güneş'le olduk. Barış arada bir katıldı oyuna ama Evrim'lerin tarafına :) Ama genede biz yendik. O gece de orada kaldık. Ertesi gün tatilin son günüydü. Erken kalkıp günü değerlendirelim dedik :)

Şile, Ağva...

21 Nisan 'da kalktık, eşyalarımızı topladık, ayrıldık nihayet o dandik Şile otelinden.... Bu sefer gene arkadaşlar gelecekti Ağva'ya gidecektik.

Onlar gelene kadar biz Şile turu yaptık. Bi ara yağmur yağsa da sonra hava açıverdi. Deniz kenarına gittik. Ağlayan kaya plajına gittik. Burada çok salak bi kedi vardı. Hayatımda ben böyle bir kedi görmedim. Neyse şimdi burda kediyi anlatmıyım uzun uzunda genede buraya yazmak istedim. Bu kediyi unutmak istemiyorum :) Burası kendime not olsun.





Sonra Şile fenerine gittik. Orda çay içerken; biri arkamdan sarılıverdi :) Bi baktım Elifcik gelmiş. Evrim, Barış, Elif ve Elif'in Cengiz adında bir arkadaşı ile birlikte hep beraber Ağva yollarını tuttuk. Yol muhteşemdi. Güneş bu yola bayıldı.


Orada Ağva Riverside diye bir tesiste oturduk. Nehir kenarında nefis yemekler yedik. Ben Çipura yedim. Bayıldım. Gerçekten çok güzeldi. Sonra Nehir turu yaptık. Oda çok güzeldi. Tüm nehir kıyısını görmüş olduk.


Bu arada oturacağımız yer nehrin karşısıydı. Bir sandala binip, iple çeke çeke karşı kıyıya geçmek gerekiyor. Orda ip çeken adama üzülünce burda niye bu var ki köprü falan olsaya diyince arkadaşlar benle dalga geçti :) Yok yürüyen merdiven yapsınlar. Birde buralar çok doğal kalmış koca koca avm ler olsun dediler :)

Sonra gene hep beraber Evrim ve Barış 'ın Ataşehir'deki evlerine gittik. O gece orada kaldık. Bizi çok iyi ağırladılar sağolsunlar :) Bir sürü pasta börek çörek almış Evrim. Allahım onları da yedik. Ne çok yedik bu tatil. Kilo vermem lazım :)

Biz bu 23 Nisanda çocuklar gibi şendik, gezdik gezdik :)

20 Nisan sabah 7:30 da kalktık. Bu sefer canım hiç biraz daha uyuycam demedi. Hemen kalktı :) Çıktık yollara. Rota Polonezköy'dü. Orada Evrim ve Barış ile buluşucaktık.
Yol çok güzel geçti. Highway de mola verdik; kahvaltı ettik. Ama biz HGS almayı unutmuşuz nolcak diye ufak çaplı bir panik yaşasak ta çabuk geçti :) Bakalım HGS lerden öte öte geçtik. Ama bir hafta içinde HGS alırsan ceza uygulanmıyormuş.Şimdi HGS yi aldık. Bakalım umarım uygulanmaz. Çünkü ben bu konuda biraz endişesiz davrandım. Güneş daha çok endişelendi. Bir yerden de HGS alma imkanımız vardı ama durdurmadım. Dedim amaan Ankara 'dan alırız. Eğer şimdi HGS cezası yersek, canım da benim başımın etini yiyebilir :)
Her neyse Polonezköy'e ulaştık. Akadaşlkarımız daha gelmemişti. Biz bu arada şu ufak çaplı tahta müzesini gezdik.

Anı evine gittik ama çok enteresan bir şekilde cumartesi günü kapalıymış. İyi de herkes oraya o vakit gezmeye geliyor. Niye kapalıki? Neyse bizde bahçesini dolaştık. Birde kilise varmış orayı gezdik. Ara sokaklarını falan gezdik. Polonezköy çok bakımlı baya güzel bir yer. Yeşillik upuzun çayırlar.



Daha önce internetten okumuştum, Poli teyzenin pasta evi diye. Orayı gördüm baktım internette gördüğüm görüntünün aynısı ancak adı farklı. Adını şimdi hatırlayamadım ama orası zaten Polonezköyün tek pastacısıymış. Mekan çok güzel sıcacık.


Heryerinde bişeyler asılı. Çok eğlenceli. Tatlı bir bahçesi var. Ama biz üşüdük diye içeriye geçtik. Polonezköy böreği ve kestaneli bir pastasından yedim. İtiraf ediyorum ikisini de sevmedim. Sonra Evrim ve Barış geldi. Orada oturmaya devam ettik sohbet ettik. Onlarda böğürtlenli pasta yediler ama bu güzeldi. Bu pastayı beğendim.




Ben gene de burayı yolu Polonezköy'e düşen hertkese tavsiye ederim. Çok şirin oturması güzel. Kahvaltı yapan insanlar vardı etrafımızda fena görünmüyordu kahvaltısı. Hıh şimdi internetten baktım ismi Polina House imiş.





Sonra baktık güneş açtı. Hadi dedik çıkalım gezelim. Biraz daha dolaştık Polonezköy'de. Sonra Evrimler bizi Çekmeköy de mangal yemeye götürdüler. Güzel bir yerdi. Etler lezzetliydi. Ben sevdim. Valla şimdi ismini bilemedim ama sanki Çekmeköy Et Mangal idi. Ne dikkatsizim. Birde blog tutuyorum. Gittiğim yerleri bilmiyorum daha :)
Sonra Evrim ve Barış 'tan ayrıldık. Biz Şile yolunu onlar evlerinin yolunu tuttular :) Sabah çok erken kalkınca birde sevgili tüm gün araba sürünce vede hafif üşüyünce direk otele gidelim dedik. Şile de kendini butik otel olarak tanıtmış ve puanını yüksek görüp aldandığım Violet Park isimli bir otelde kaldık. Yani ben oteli pek tutmadım. Odaya giriyosun. Sadece bir yatak sığmış. İnsanın ruhu sıkışıyor. Pek de temiz bulduğumu söyleyemeyeceğim. Gecesine 150 tl verdik. Tamam az diyceksiniz ama zaten sezon değildi ki. Birde genede 150 tl az para diil azıcık bi kalite be kardeşim. Neyse beğenmedim bida gidip kalmam.

18 Nisan 2013 Perşembe

Ah bu 14 Şubatta ne yapmıştık...

e bu kız bunu buraya niye yazıyor şimdi demeyin. Napıyım unutmayayım diye. Buda bi nevi günlük öyle değil mi:) Güzel bir yemek yediiik. Hediyeleştiiik ve Yaşar konseri ne gittik. Ne güzel sesin var be adam. Beni üniversite yıllarıma götürdün. O zamanlar yenice meşhurdun :)

Bu arada sevdiğiniz insana (anne, baba, çocuk, sevgili, kardeş...) kitap mı yapmak istiyorsunuz. O halde sevgili kitabı harika :) Merak ettiyseniz tıklayınız


Ne maymun iştahlıyım... Ne kısa sürdün Amigurumi :)

Adını bile unutmuşum :) Google dan baktım Amigurumi . Bi zamanda onunla kafayı bozmuştum. İki bişi ördüm. Üçüncüsü yarım kaldı :) Ama yapıcam ya üstüme gelmeyin :)


Bu domuzcuuuk taa Amerikalara gitti. Yıldızcığa :)

Mmmmm bunları ben mi yapmışııım

Kocişin doğum günü yemeği. Güneş Paşaya Hasan Paşa köfte :)
 
 
Allahııım evde bitemeyen bir elma stoğu sürekli. Napalım tabiki elmelı turta :)

 
Aaaa bunu ben mi yaptım acaba yoksa kociş mi? Kocişcim çok sever irmik helvası...


İşe yarar bişey mi sizce?

Geçen gün gördüm. Valla şimdi nerden gördüm hatırlayamadım. Acaba bi blogdamı görmüştüüüm yoksa bi dergide miii yoksa pinteresttemiiii...Ama hemen kaydetmişim, kolay geldi, şık göründü :) Yaparmıyım yaparım ama giyermiyim giyersem rahatmıdır, bilmem kaç ayakkabı sandalet arasından ona sıra gelir mi işte orda kararsızım :)

Oblivion

Gene mi dünyaya uzaylılar saldırmış? Gene mi dünyayı ele geçirmişler? Gene mi bir kahraman var be kardeşim...Hep mi aynı konu. Eee soracaksınız niye gittin? Napıyım arabamı yıkatmaya vermiştim. Çok yorgundum. Zaman geçirmem gerekiyordu :) Genede eğer alışveriş merkezinde zaman geçirmek zorunda kalırsanız; alışveriş yapcak enerjiniz yoksa e bi gidin canınız sıkılmaz....

11 Nisan 2013 Perşembe

Butik kurabiyeler

Merhaba,
Kurabiye yapmayı çok sevdim ben. Çok eğlendim, çok rahatladım. daha çok daha çok yapmak istiyorum.
uuuuuu uyuyan pembe bebişler....

 
Bunlarda şaşkın ördek bebişler
 
 
Bunlarda sevimli cup cake ler :)

 
Kurabiye yapmak çok zevkli çok zevkli çok zevkliiii

2 Nisan 2013 Salı

15 eylülden beri izlediğim tiyatrolar & baleler

Bunlara yorum yapamıyorum bile. Herbiri ayrı bir emek, herbiri ayrı bir güzel

Tiyatrolar :

Hürrem Sultan 13.11.2012

Fosforlu Cevriye (Müzikal) 10.01.2013


Baleler:

V. Murad (5.11.2012)



Notre Dame'nin Kamburu (28.2.2013)

15 Eylül den beri İzlediğim Sinemalar

Bundan sonrakileri düzenli giricem bu seferlik böyle olsuuun :) Tamamını hatırlamamış da olabilirim malesef...

Anna Karenina... Çok güzel bir filmdi. Ya birde bak şimdi bu kadın niye bu kadar güzel ve asil. Çok seviyorum ben bu kadını ya...




Hobbit Beklenmedik Yolculuk (20.12.2012) Görsellik süperdi. Birde Ankamall de IMAX izledik. Tadından yenmedi.


Sefiller, ne güzel filmdin :) Hugh Jackman sen ne başarılı bir oyuncusu. İnsan her ama her rolü kendisiyle bu kadar mı özdeşleştirir.


Pi'nin yaşamı: O ne müziktir öyle. O film başlarken hayvanat bahçesinden görüntüler gösterdikleri o müzik varya beni benden resmen aldı götürdü. Üç boyutlu olduğu halde konusu ne kadar da güzeldi. Ben bu filme resmen bittim.



Uzun Hikaye: Ne biliyim gittik işte. Gitmesek ne olurdu. Hiç birşey. İnsan bir sinir oluyor bu filmde. Adama diyorsun ki aferin köydeki herkese bir domates fazla yedirdin ama karını öldürdün...

 
Celal ile Ceren: Yorum bile yapmak istemiyorum. Film bence çok seviyesizdi. ama ben bu filmdeki kadını çok beğeniyorum. Bir röportajını izlemiştim. Ne pozitif ne güleryüzlü. Ne güzel gözleri var.


CM101MMXI FUNDAMENTALS (13.01.2013): Ya ben kendimi Cem Yılmaz' a hiç gülmez, Cem Yılmaz'ı da komik değil sanıyordum buna gidene kadar. Ne çok güldüm. Aslında adamcağız günlük hayattaki herkesin, hepimizin sürekli yaşadığı ama esasında çok komik olduğu halde hiç farketmediğimiz şeylere ne güzel değinmiş :) Buda kesinlikle bir yetenek olmalı. Olaylara kimsenin bkmadığı açıdan bakmak, dikkat etmek.

Romantik Komedi: Bekarlığa Veda (Bedava olduğu için gittim :) Valla :) )

Bir de To Rome With Love... Ne güzel bir film. Dert yok tasa yok. Böyle filmleri seviyorum çok...



izmir & Çeşme

30 Mart - 1 Nisan 2013 Amerika dan gelen kardeşi görmeye İzmir' e gitmece. Kemeraltında Karşıyakada üniversite yıllarını yad etmece. Vapura binmece :) Havaalanında gelen kardeşi alıp bu sefer hava çok güzel olduğu için akşam yemeğini Reis restoranda deniz kenarında yemece :) Çeşmeye gidip ayaklarını ılıca plajında önce buz gibi denize sonra kumlara sokmaca. Akşam keyifle mangal yemece :) Kumrucu Hüseyin de unutulmadı tabiki :)

Ah bak şimdi aklıma geldi :)


izmir & Çeşme

1-3 Mart 2013 Gene biraz İzmir biraz Çeşme. Kendi balıklarımızı alarak gidilen Reis restoran. Levent Marinada yakın arkadaşlarla buluşma...
Çeşme ılıca plajı, kumrucu hüseyin,mangal,paşa limanı gezmece tozmaca :)



Ilıca plajı...Veee Güneş ve benim eski ayakkabılarımız :)

Kartepe GreenPark

Buraya eşimle gitmedim. İş nedeniyle seminere gittim. Güzel bir otel. Ama kartepede hiç kar yoktu be kardeşim şubat ayında....

Kartalkaya & Abant & Kartepe & Maşukiye & Sapanca


Buda Tempo tur ile gittiğimiz güzel bir turdu işte... Gezdik gördük beğendik :) Ancak turun yaş ortalaması biraz bize göre yüksekti. Genede iyiydi bence. Ben buralardan en çok Maşukiye'yi seviyorum. Çok güzel bir yer bence... O su sesi insanı dinlendiriyor.

Uuu bakınız buz gibi Kartalkaya. Burası Grand Kartal Otel'in önü.


Miss gibi Abant. Tüm etrafını yürüdük. Gerçekten bir cennet.
 
Kartepe.. Nedense bi sevimsiz geldi bana. Ne kar var ne doğru dürüst ağaç. Ondan mıdır?

 
En sevdiğim Maşukiye

 
Uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru...Ne alakası var canım. Burası Sapanca :)

 
Ama ama ben bu şarkıyı pek severim. Aklıma geldi söyliycem :)
 
 
Asker ettiler beni kıdemli çavuş
Gurbet çöllerinde oldum bir baykuş
Anadan babadan yardan bir haber yokmuş
Uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru

Güverteye çıktım uzandım yattım
Komutan gelince selama kalktım
Anayı babayı yarı sılaya attım
Uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru