31 Aralık 2013 Salı

Mutlu yıllar :)

Ayrıca bugün biricik kardeşimin de doğum günü. Doğduğunu öğrenmeyi arkadaşımın evlerinin balkonunda heyecanla beklemiştim :) İlk gördüğüm anı da hatırlıyorum tabi ki:) Çiçek alıp babamla annemi ziyarete gitmiştik :) Kardeş dünyanın en güzel şeylerinden biridir. Kandır, candır. Olmazsa yarımsınızdır. Onurcum biricik kardeşim seni çok seviyorum.

Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları

2013 kapanışını dün gece harika bir film olan Hobbit le yaptık. Hem de IMAX farkıyla :) Gene çok güzeldi. Çok etkileyiciydi. Ne kadar uğraşmışlar. Sahneler, dekorlar, yaratıklar muhteşemdi. Ya ama insan bir de Gollum koyar üç beş dakika. Ben seviyordum Gollumu. Kıymetlimis kıymetlimis diye dolaşıyordu :) Bir de filmde bizim Lost dizisindeki Kate oynuyormuş :) Güzel kadın doğrusu :) Tam bir elf di anlayacağınız :)
Yalnız sonunu dizi film gibi bitirmişler bir de. Yani hiç olmıycak yerde bitti. İnsan bari bir macerayı bitirir; yeni bir macera başlangıcında keser. Bu resmen ortasında bitti. İnsan gıcık oluyo :)
 
Bir de filmde saçma salak şeyler yapıp gülme krizine girmeyeydik iyiydi ya neyse :) Filmin yaklaşık bir 10 dakikasını çeşitli şeyleri yerde arayarak geçirmiş olabiliriz :) Şöyle ki: Film başlamadan az önce yanımızda oturan çift kavga etti. Sonra kız kalktı gitti. Oğlan arkadaşlarının zorlamasıyla kalktı bir zahmet kızın peşinden gitti. Sonra oğlan yalnız geldi. Gelmiycekmiş kız. Biz de rica ettik cepleri dolu olan 3 paltoyu kızın koltuğuna koyduk. Fırsatçımıyız neyiz :) Tam film başlamak üzere kız kendi kendine geldi. Sonra sinirli sinirli ayaklarımın üstünden geçip güzelce paltolarımızın üzerine oturdu. Ben paltoları almaya çalışırken o da bir yandan oğlanla kavga etmeye devam etti. Sonra ben aceleyle paltoları alınca yere bir şey düşmüş müdür diye yerleri bir talan ettim. Bir miktar birbirlerini cimcikledikten sonra neyseki çok ses çıkarmadan filmi izlemeye başladılar :) Sonra araya çıktım. Ankamall IMAX 2. katta. Ben anlamadım nasıl 5 dakikada hem lavaboya gidip hem de mısır alabilirim ki...Ben sanmıştım ki ara 15 dakika falandır. Sonra bir geldim film başlamış. İnsanları sinir ede ede yerime geçtim ne yapayım :) Sonra bir baktım gözlüğüm yok. 5 dakika gözlüğümü aradık.Yazık Güneş, gözlüğünü bana verip kendisi aramaya başladı telefonuyla. Sonra gözlük Güneş'in kucağından çıktı :) Atıp çıkmışım oraya :) Sonra sakin sakin sinema izlemeye başladık. Güneş çikolatasını bitirince benim mısırımı bitirme noktasına geldi. "Ben de mısırımı yemesene yaaaa" diye gıcıklık ettim :) (Biraz karnım acıktıydı da ne yapayım :) ) Sonra kıyamadım bu sefer de..."Hadi ye ye. Valla ye :)" falan derken eli mısıra çarptı ve tüm mısır Güneş'in kucağına boca oldu :) Bu sefer üstümüzü başımızı, kucağımızdaki paltoları silktik :) Bu esnada erkek arkadaşına sinirli kız bize de üflemeye başladı :) Tabi biz de gülme krizi içindeydik o ara :) Sonra Güneş Onur'a çikolata verirken bu sefer de çikolatayı düşürmüşler...Bir ara da yerlerde telefonla çikolata arıyorlardı :) Sinema bittiğinde kalktığımız yer gerçekten savaş alanı gibi olmuştu :) Herşeyi dağıtmışız :) Biz de bu müthiş filme kendi çapımızda neşe katmış olduk :)
Sanırım Hobbit artık vizyondan kalkmak üzeredir. Bayadır vizyonda çünkü. Ben bu filmi Ankamall IMAX 'te izleme fırsatını kaçırmayın derim :)

Un kurabiyesi

Dün akşam yaptım. Çok güzel oldu. Ağızda dağıldı. Evimi miss kokuttu :) Küçüklüğümden beri çok severim çayla. Buyurun tarifi...

Un kurabiyesi
Malzemeler
250 gr. tereyağı (Siz kullanıyorsanız bir paket margarin de olabilir. Ben şahsen margarin kullanmıyorum asla) (Oda sıcaklığında)
1 kahve fincanı sıvı yağ
3 tepeleme kaşık pudra şekeri
4 kaşık mısır veya buğday nişastası (Evde mısır nişastası vardı. Ben onu kullandım)
Alabildiği kadar un

Üzeri için pudra şekeri

Yapılışı
Tereyağı, sıvı yağ ve pudra şekerini güzelce karıştırıyoruz.
Nişasta ve alabildiği kadar unu (kulak memesi yumuşaklığında) ekleyerek hamuru yoğuruyoruz.
Daha sonra kurabiyelerimize şekil verip yağlı kağıt serdiğimiz tepsiye diziyoruz.
Ben yuvarlak şekil verdim siz isterseniz pastane şekli (üstü çizgili paralel kenar :) Hamurdan bir şerit yapıp üzerini çatalla çiziyoruz ve verev verev kesiyoruz.) de verebilirsiniz.
Önceden ısıtılmış 160 derece fırına sürüyoruz.
Kurabiyeler beyaz kalacak şekilde fırından çıkarıyoruz. (Ben piştiğini şöyle anladım :) En köşedeki kurabiyemin kenarı çok hafif pembe olmuştu. Fırından çıkardım o zaman)
Biraz ılıyınca kurabiyelerimizi saklayacağımız kaba alıp üzerine süzgeçle pudra şekeri serperek pudra şekerine buluyoruz.

Afiyet olsun.

30 Aralık 2013 Pazartesi

Ayva Tatlısı

Tüm kış boyunca yapıyım yapıyım dedim. Bir türlü sıra gelmedi. Sonunda bu hafta sonu biraz grip olunca kendime biraz daha vitamini bol şeyler yapmaya çalıştım. Ayvayı pek yemem ama vitamini bol, bir çok faydası var ve gribe de iyi gelir bunu biliyorum. O yüzden ayva tatlısı yaptım. Kış için hem vitaminli hem de diğer tatlılara göre daha masum sonuçta, öyle değil mi? Gerçi biz kaymakla biraz masumluğunu bozduk :) Çok da güzel oldu. Güneş çok beğendi. Ben iki ayvadan yaptım. Ölçülerim aşağıdaki gibi. Siz ayva sayısına göre malzeme miktarlarını ayarlayabilirsiniz. Gıda boyası kullanmadım. Çekirdekleri zaten ayvaya renk veriyor. Ama benim aklıma çok süper bir fikir geldi. Aktarlarda hep satılır. Bamya çiçeği çayı diye. Kıpkırmızı rengi olur ve tadı kuşburnuna benzer. Ayva tatlımın içerisine 7-8 yaprak bamya çiçeği çayı koydum. Hem tat verdi hem de renk. Bu çayı kışın şifa niyetine de içmenizi tavsiye ederim. Biz eşimle akşamları normal çay yerine aktardan aldığımız çeşit çeşit bitki çaylarından yaparız hep. Bunun için de halamın bize ev görme hediyesi olarak getirdiği bir çay servis gereci var. Onu kullanıyoruz. Tavsiye ederim. Bitki çayı için ideal bir alet. Hem de hiç soğumuyor. Çay bitene dek hep sıcacık. İstediğim bitki çaylarını içine atıp; kaynar suyu ekliyorum ve kendi kendine demlenmeye bırakıyorum.
İşte bu bitki çayı için kullandığım alet:)
Bu da bamya çiçeği çayı :)
Konu dağıtmada üstüme yok galiba :) Her neyse artık ayva tatlısı tarifine geçeyim:)

AYVA TATLISI
Malzemeler
2 ayva
1,5 çubuk tarçın
5-6 tane karanfil
7-8 yaprak bamya çiçeği çayı
16 kaşık şeker

İçi için:
2 elma
İsteğe bağlı miktarda ceviz
Tarçın

Yapılışı
Ayvaları güzelce yıkıyoruz.
Kabuklarını soyuyoruz. Ama atmıyoruz.
Ayvaları ortadan ikiye bölüp; göbeklerini çıkarıyoruz
Çekirdeklerini de bir kenara ayırıyoruz. (Ne kadar çok o kadar güzel renk :) )
Bir tencerenin dibine ayva kabuklarını yerleştiriyoruz
Ayvaları kesik kısımları üste bakacak şekilde yerleştiriyoruz.
Karanfil, çubuk tarçın, ayva çekirdekleri ve bamya çayını koyuyoruz.
Her ayva parçasına 4 tepeleme kaşık şeker ekliyoruz. (Yani dört parça ayva için 16 kaşık)
Ayvaların boyuna kadar suyu ekleyin.
Yaklaşık 1 saat 45 dakika pişirin. Pişip pişmediğini bıçak batırarak anlayabilirsiniz. Bıçak kolayca batıyorsa pişmiştir.
Pişirme sırasında her 20 dakikada bir tencerenin kapağını açıp suyu ayvaların üzerine gezdirdim. Bu arada kaynayan şerbetin kokusuna ve tadına hayran kalacaksınız :)

İçi için:
Bir tavaya 2 orta boy elmayı rendeliyoruz.
Ocağı açıp elmaları 5-6 dk kavuruyoruz.
Sonra tarçın ve cevizleri ekleyip; güzelce karıştırdıktan sonra ocağın altını kapatıyoruz.

Ayvalarımız pişince bir bor cama alıp, üzerlerine tencerede kalan şerbetimizden bir miktar akıtıyoruz.
Göbek kısımlarına iç harcımızı yerleştiriyoruz. Üzerlerine tekrar tencerede kalan şerbetten gezdiriyoruz.
Soğuması için dolaba kaldırıyoruz.
NOT-1: İsterseniz kaymakla servis yapabilirsiniz. Çok güzel oluyor.
NOT-2: Pişirdiğimiz ayvaların içerisine elmalı harç yerine sadece kaymak da oturtabilirsiniz. Sonra üzerine ceviz serperek harika bir servis yapabilirsiniz :) Ben bir dahakine böyle denemeyi düşünüyorum.
Afiyet olsun...

Çalıkuşu

Uzun süredir biletlerine bakıyordum ama bir türlü yer bulamıyordum. Sonunda Cüneyt Gökçer sahnesine gelince yer bulabildim. Burası Ankara'nın göbeğine biraz uzakça olunca ve büyük bir tiyatro olunca yer bulması da daha bir kolay oluyor. Cüneyt Gökçer sahnesine gitmeyi de daha çok seviyorum hem. Önce Beğendik'te yemek yiyoruz. Sonra tiyatroya gidiyoruz...Oradaki Beğendik'e bayılıyorum. Ne kadar güzel bir market yapmışlar. Üstelik üst kattaki yemek katının hem fiyatları uygun hemde güvenilir olduğunu düşünüyorum. Çünkü aşağıdan bir kaç şey almak isteyip de tadından emin olmadığımda hemen isterseniz üst katımızda pişiriyoruz; deneyebilirsiniz diyorlar. Yani ne satıyorlarsa onu pişiriyorlar. Tabi insanlar da ona göre alışveriş yapıyor. O yüzden bana güvenilir geliyor. Bilemeyeceğim :)
Ne güzel tiyatro anlatıyorum değil mi? Çalıkuşu'nu anlatırken bahsettiğim şeye bakın. Tabi ki her zaman ki gibi yemek yemek ve yemek :)
Çalıkuşu'na gelince zaten konusu malum. Küçükken sabah başlayıp akşama kadar bir solukta okumuştum kocaman kitabı. Tiyatrosu da muhteşemdi tabiki. Gene Ankara Devlet Tiyatrosu farkıyla dev kadro, profesyonel oyuncular ve emek verilmiş bir dekor. Kısacası gidip görülmesi gereken bir oyun. Kaçırmayın derim ben :)
EK: Madem beğendikten bahsettim. Kurabiye kutusu niyetine aldığım çayları de göstersem olmaz mı? Çok ciciler çünkü...

İlk blog hediyem :)

Daha önce size Divan İstanbul City otelinden bahsetmiştim bir yazımda. (tıktık) Bu yazımı okuyan Divan İstanbul City sağolsun bana bir yeni yıl hediyesi göndermiş. Kamkat ve altınçilek...Eski kaydımı okuduğunuzda anlarsınız nedenini :) Kendilerine buradan teşekkür ederim. Bu güzel sürprizle daha önce de belirttiğim gibi ne kadar kibar ve müşteri memnuniyetini önemseyen bir otel olduklarını kanıtlamış oldular. İstanbul'a iş için gittiğimde her zaman ilk tercihim olacak :) Sevgiyle kalın...

26 Aralık 2013 Perşembe

Düğün Dernek

Dün akşam gene bir ailecek film gecesi yaptık :) Onur çok istediği için Düğün Dernek'e gittik. Aslında öyle boş boş gülmek için iyi bir film. İkinci yarısında özellikle baya güldüm :) Ama konuşmalarını pek anlayamadım. Sanırım Sivas şivesiymiş :) Bide o Ahmet Kural'ın tipini ne yapmışlar öyle yaa :) Mimikler falan da zaten süper. İşte mesela Ankara kışında eğlenceli bir cuma geçirmek için ideal bir film olabilir. Haftanın tüm yorgunluğunu boş boş gül at :) Gidilebilir bir filmdi bence. Ama biraz küfürlü falan haa.. Öyle çolukla çocukla olmaz:) O değil de Hobbit'e de gitmek lazım. Ona ne zaman gitsek ki aceba :)

Evimde beni mutlu eden bitakım şeyler ...

Evet, 30 yaşında olabilirim :) Ama bu böyle şirin şeyleri evime doldurmaya engel değil ki :)
Çok sevdiğim paşabahçe kapı süsüm :)
 Evimin neredeyse en sevdiğim yeri balkonum. Çok sade, çok şirin ve çok beyaz oldu :) Beyazı çok seviyorum. İleride daha geniş bir eve taşındığımda en büyük hayalim evimi aydınlatacak beyaz mobilyalar :)
Bakın Ankara'ya uygun şişko beyaz güvercin mumluklar balkonumda saksı olarak nasıl da bakıyorlar billy dolabın tepesinden tepesinden :)
Hiç sevmediğim halde sırf bunları kullanmak için bana neredeyse her hafta sonu haşlama yumurta yedirten sevgili paşabahçe yumurtalıklarım :) Çocuklar kanar bunlara ama işte ben de kanıyorum :)
Hevesten öle öle aldığım kurabiye kalıplarım ve vs. Fırsat çıksa da kurabiye yapsam diye gözetiyorum :)
İçine her bir şeyi koyduğumdan ne işe yarattığımı anlayamadığım ama balkon duvarıma cuk oturan ikea billy dolabım :) Aslında bunu yarı cam kapak almıştım. Teslimatta yanlış geldi. Ama iyi ki yanlış gelmiş. Ben bu dolabın karışık raflarını görmeyi çok seviyorum :)
 Sevgili Yıldız'ın küçükken ki barbileri :) Ben çok sevdiğim için bizim eve geldiler :)
Hemen billy dolabımın karşı duvarına yaslanmış, evdeki bütün süprüntüleri toplayan gene ikeadan aldığım beyaz dolabımın üstündeki tepe home kuşlarım ve paşabahçe kuş yuvam. Çok seviyorum burayı:)
 Buda evimin çeşitli yerlerinde asılı duran English Home bereket kuşlarım :) Çok ihtiyaç oluyo evde bunlara. Evin en büyük ihtiyacıydılar. Hemen gittim o yüzden koşa koşa aldım :)
Sanırım evimi seviyorum :) Sevgiler. Yarın Cuma yaşasıııın :)

24 Aralık 2013 Salı

Yer Çekimi (Gravity 2013)

Bu filme taa Ekim ayında gitmiştim. Ama tatil yaklaştığı için herhalde arada kaynamış o zamanlar buraya yazmayı unutmuşum. Geçenlerde bir arkadaşımın bloğunda görünce aklıma geldi. Bu filme gittim ama yazmayı unuttum diye. Hala sinemalarda oynuyor mu bilmem ama belki evinizde izlemek istersiniz, bu nasıl filmmiş diye baktığınızda çorbada benim de bir tuzum olsun istedim :) Üç boyutlu izlediğimiz bu film bence güzel, ilginç ve heyecanlıydı. Sadece çok kısa sürdü gibi geldi bana. Eğer izlemediyseniz tavsiye ederim. Yalnız sevgili kocam filmin ilk yarısında bir mantık hatası buldu. Ayaklarına ip dolanmış astronotlar, birbirlerini bu şekilde tutmaya çalışıyorlardı ancak ip gittikçe gerildi ve astronotun ayağı ipten çıktı; astronot uzay boşluğunda kayboldu. İpin gerilmesi uzayda pek mümkün olacak bir durum değil tabisi :) Neyse film işte...Zaten başka bir sorunla da karşılaşmadık :) İzleyin, görün :)

23 Aralık 2013 Pazartesi

Bir tavuk göğsü alternatifi :)

Bu postta tavuk sarma yapmak için alınan tavukların sonları ne oldu adlı bir hikaye anlatmak isterim sizlere :)
Bir tavuk sarma da ben yapayım dedim. Güneş but yemiyor. Ben de göğüs sevmiyorum. O da bende severek yiyelim diye göğüsle yapılabilecek değişik alternatifler arıyorum. Derken geçen gün birini ben icat ettim :) Çok güzel olduğu için burada da anlatmak istedim.
Tavuk sarma yapayım diye düşünerek eve gelip bir baktım ki dolaba havuç yok! Halbuki ben tavuk sarmamın içine kaşar, patates, havuç ve bezelye koyacaktım. Sonra bezelye ve patates iyi olmaz sadece diye düşündüm. Sabah okuduğum tavuk sarma tariflerinden birisinin içerisine sadece patatesi soğanla kavurup bir de içerisine kaşar koymuşlardı. Bari dedim onu yapayım. Bu sefer de tavukları fark ettim ki iyi sarmak için dövmek gerekiyor. Yoksa biraz kalın oluyor. Kasaptan isteyince güzelce dövüp veriyormuş. Bilmiyordum. Ben de evde dövmek istemedim insanlar rahatsız olmasın diye. Zaten dövme aparatım da yoktu :) Eee şimdi ne yapsam derken işte aşağıdaki yemek çıktı ve çok lezzetli oldu :) Buyurun tarifi...

Patates Kavurmalı Fırında Tavuk
2 adet tavuk göğsü

1 soğan
3 orta boy patates
Salça
Yoğurt
Kaşar yada dil peyniri

Patatesleri küp küp doğradım ve hafif diri kalacak şekilde suda biraz haşladım.
Tavuk göğüslerini biftek şeklinde 3 e böldüm (Boylamasına üç parçaya ayırdım).Tavukları tuz, kekik ve biraz pul biber ve çok az zeytin yağıyla marine edip yarım saat beklettim.
Tavuklar marine sosunda beklerken bir tavada kıyılmış soğanı zeytinyağında kavurdum. İçerisine yaklaşık 1 tatlı kaşığı salça ekledim.
Süzdüğüm küp küp doğranmış patatesleri kavrulan soğanların üzerine ekledim.
Baharatları (tuz, pul biber, kara biber ve kimyon) ekledim
Birazda patateslerle kavurup altını kapattım. Patatesler hala biraz diriydi. Çünkü patateslerin küp küp görünümünü korumak istedim. Püre olsun istemedim.
Bir dikdörtgen borcama iki kaşık yoğurt ve bir tatlı kaşığı salça ekleyip güzelce karıştırarak sos haline getirdim.
Parçalara böldüğüm tavuğu önlü arkalı bu sosa bulayarak borcamın altını kapatacak şekilde dizdim.
Üzerine kavurduğum patatesi koydum.
Yaklaşık 15 dakika fırına sürdüm. Tavuklar pişmiş gibi olmuş mu diye anlamak için bıçak batırdım.
Tavuklar pişmeye yakınsa üzerine dil peyniri dilimleri koyup bir 10 dakika daha fırında tuttum.
Sonra da afiyetle yedik :) Tavuk göğüsleri kuru olmamıştı ve kavrulmuş patatesle harika oldu. Tavsiye edilir...

Ne kadar da büyüdük!!!

Bir önceki postumda iş için İstanbul'a gittiğimi yazmıştım. Neredeyse hep çalışmakla geçse de Cumartesi akşamını ve Pazar gününü çok sevdiğim arkadaşlarıma ayırdım :) Cumartesi günü Elif ve Barış & Evrim'le, pazar günü de öğlen Barış & Evrim'le akşam ise yıllardır görmediğim, lisedeyken yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen sevgili arkadaşım Nurgül'le geçirdim. Hatta onlarda kaldım. Çok değişik aslında, aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen biz sanki daha dün görüşmüş gibi olduk :) Kaldığımız yerden devam ettik. Çok mutlu oldum.
Eskiden biz çocuktuk. Şimdi artık bizim çocuklarımız oluyor :) Ne garip! Nurgül'ün ikiz bebişleri oldu. Çok merak ediyordum, gidip gördüm merakım gitti. Ama şimdi de özlüyorum :( Çok tatlı olmuşlar. Çok bıdıklar, hiç ağlamıyorlar. Ama ikiz bebek bakmak çok zormuş. Bunu gördüm :) Buradan arkadaşıma kolaylıklar diliyorum. İnşallah kocaman kız oldukları zamanlar gelince şimdi çok yoruluyor ama o zamanda üçü çok eğlenecek :) Çok şanslı bir anne bence :) Bu da ikizlerle verilebilecek en klasik poz :)

Sürmeli Otel & Divan İstanbul City

Geçen hafta iş nedeniyle gene İstanbul'daydım. Ama genellikle mesaiyle geçen İstanbul, havanında soğuk olmasından dolayı ve çalıştığımız yerin insan kalabalığından yürünmeyen, gökdelen ve köprülerden gökyüzü görünmeyen, egzoz dumanından nefes alınmayan Mecidiyeköy'de olmasıyla nedense tiksinti verdi bu sefer...Bir daha kendime iyi ki çalışmak için bu şehri seçmemişim diye Aferin dedim :) Kim ne derse desin ben Ankara'yı seviyorum. Ankara'nın bu düzenini, büyük bir şehir olmasına rağmen çok trafiğe girmediğim için eve erken gelip evimde yemek yapabilmeyi, büyük şehir olması nedeniyle sunabildiği bir çok aktiviteyi, evime gelip sonra tiyatroya sinemaya yetişebilip izlemeyi, kışını, karını seviyorum Ankara'nın. İzmir bile dağınık, bakımsız görünüyor gözüme tüm güzelliğine rağmen :) Neyse sevdiğim yerde yaşamak güzel öyle değil mi? Ne anlatıyordum gene nerelere saptım gittim :)
Konumuza gelecek olursam geçen hafta işimize yakın olsun diye gene MecidiyeKöy'de bir otel ayarladık. Divan İstanbul City... Tam o kara kışa soğuğa denk geldi uçuşumuz. Tüm uçaklar iptal oldu, ertelendi ama bizimki tam zamanında uçuverdi. Otelimize de kolayca geldik. Hiç trafik yoktu. Tam otele erkenden ulaşabilmemizin ve yollarda hiç rezil olmadan gelebilmemizin verdiği mutlulukla arkadaşım "Hiç aksilik çıkmadı ne güzel. İşlerimizde böyle olur inşallah" demesiyle otel görevlisinden "Efendim size vereceğimiz odaların bulunduğu katı su bastı. Sizi bu akşam başka bir otelde ağırlayalım. Yarın başka katta boşalan odalarımız var. Size onları verelim" demesi bir oldu diyebilirim :) Bizi bir geceliğine hemen arka taraftaki Sürmeli Otel'de ağırladılar. Beş yıldızlı olan Sürmeli Otel Ankara Sıhıye'de kine göre yaklaşık 20 kat daha süperdi diyebilirim :) Her ne kadar eşyaları biraz demode kalsa da (ki bu umurumda bile değil :) ) yeni restore ettikleri için otel hem çok temiz hem de güzel görünüyordu. Odayla ilgili hiç bir sorun yaşamadım ve bu bir gecelik konaklamamı deliksiz bir uykuyla geçirerek ertesi gün Divan Otele geçtim. Sürmeli Otel'i iş için Mecidiyeköy'de kalmak zorunda kalanlara öneririm. Dedeman'a vereceğiniz paranın kim bilir kaç katı azını verirsiniz bilemem ama Dedeman'dan 100 kat daha iyi bir yerde kalacağınız garanti.
İnşallah bu Divan otelde burası gibidir diye korkarak bu otelden ayrıldık. Divan oteldeki odamın kapısını açtığımda modern ama çok şirin bir odayla karşılaştım :) Su basmasından dolayı otel müdüründen gelen bir not ve çok süper bir meyve tabağı ve lokumlu özür de cabası :) Meyve tabağı gerçekten güzeldi. İtiraf ediyorum hiç tadına bakmadığım altın çilek bile vardı.Ne diyelim sağ olsunlar sayelerinde bir yemiş olduk :) Bir de hayatımda ilk defa gördüğüm bir meyve vardı. Mandalina desen mandalina değil garip bir şey. Sonra arkadaşlarıma sordum meğer onun ismi Kamkat' mış. Kabuğuyla yeniyormuş. Böyle değişik bir şey :) Güneş'e anlattım, o da görmemiş, merak etti. Ankara'da Real'e falan baktım ama bulamadım. Bulsam bir yerlerden kocacıma da alacağım :) Var mı gören Ankara'da Kamkat?
Aynı zamanda Divan otelin çok güzel de bir kahvaltısı var. Temiz bir otel. Bu oteli Sürmeli'den daha fazla tavsiye ederim:) İstanbul'da tek iyi şey, pazar gününü saymassam (arkadaşlarımla geçirdim) bu kibar ve saygılı insanların çalıştığı bu oteldi. Tek bir sorunu var o da klimalarından sürekli su sesi gelmesi. Onu da hallederlerse tam süper bir yer olacak bence :)

İstanbul Cankurtaran Öğretmenevi

Aslında bu biraz gecikmiş bir yazı oldu. Taa 8-9 Kasım hafta sonuna ait kendileri :) Bu aralar işlerim yoğunca o yüzden pek yazamadım ne yazık ki:)
Biz de bir arkadaşın tavsiyesiyle denedik Cankurtaran Öğretmenevi'ni :) Güneş'in işi çıkınca cuma günü, hafta sonu İstanbul'u biraz gezelim istedik. İstanbul'a çok gittim. Ama tarihi yerlerini o kadar az gezdim ki... Bu sefer dedim Güneş'e tarihi yerlerini gezelim azıcık da. O yüzden kalmak için burayı seçtik. Deniz kenarında, temizlik ve insanın ihtiyaç duyduğu her şeyin yeterince olduğu bir yer Cankurtaran Öğretmenevi. Eminönünde...Tam da tarihin göbeğinde :) Üstelik bir geceliği de sadece kişi başı 55 TL. Ama eğer öğretmenseniz veya öğretmen yakınıysanız 40 TL. Kamu çalışanları içinde indirimliydi galiba. Deniz kenarında her şeyin yeteri miktarda olduğu güzel bir kahvaltıda bonusu :)
Biz Sabiha Gökçen havaalanında indik İstanbul'a. Havaalanından Karaköy otobüsüne oradan da Eminönü vapuruna bindik. Sonra da taksiye binerek "Cankurtaran Öğretmen Evi'ne çek! :) " dedim. Bana iyi bir taksici denk geldi. Ama sonradan öğrendik ki oradaki taksiciler normal vatandaşı sağa sola götürmek istemiyor! Hemen bir bahaneleri mevcut. Çünkü hepsi turist avına çıkmış... Yaklaşık 6 TL falan tuttu taksi. Eğer çok eşyanız yoksa yürüyerek yada tramvayla Sultan Ahmet'e kadar geçip sonra gene yürüyerek de gidebilirsiniz.
Tek sorunu yer bulmak :) Sitesinde hangi zaman aralığı için ne zaman yer ayırtmanız gerektiği yazıyor. O zamanda sabahın erken saatlerinde aramak gerekiyor. İnanmazsınız biz gideceğimiz hafta sonu için rezervasyonu taa Tayland'dan yaptırdık :)
Ama değdi. Çünkü neredeyse Topkapı Sarayı'na yürüme mesafesi 5 dakika. Sonra ver elini Ayasofya, Sultan Ahmet Camii, Yere batan sarnıcı, Gülhane Parkı, Arkeoloji Müzesi, Mısır çarşısı ve Kapalı Çarşı... Bunların hepsini hiç bir vasıtaya binmeden yürüyerek gezdik. Çok harika bir geziydi. Kendime mısır çarşısından el işi kaseler aldım :) Baharatlar, değişik çaylar aldım. Ama biraz pahalıca idi :) Bu arada İstanbul Arkeoloji müzesini gezmelisiniz mutlaka...Gördüğüm çoğu şeye gerçekten inanamadım :)
 İşte Ayasofya...
Sultan Ahmet Camii
Yere batan sarnıcı...Buraya büyülendim adeta...
 İlk yazılı Kadeş Antlaşmasının İstanbul Arkeoloji Müzesinde olduğunu bilenler parmak kaldırsın :) Ben görünce bir müddet ağzımı kapatamadım da :)
Mısır Çarşısı ve aldığım çaylardan biri: Yasemin çiçeği...Sıcak suya atınca açıveriyor yapraklarını ama ben tadını pek sevmedim :)
 Kapalı Çarşı...Elimde mikrofon olsa sanki Altın piyasasını anlatacağım size gibi durmuşum :)
Galata kulesi (Foto ben çekmemişim :( Unutmuşum yada Güneş'in kiyle çekmişiz hatırlamıyorum. Alıntı yani :))
Sonra gene hiç trafiğe girmeden tramvay ve füniküler Taksim'e geçtik. Minik bir Gezi parkı gezisinden sonra, İstiklal Caddesi'ni yürüdük boydan boya...Taa Galata kulesi'ne kadar gittik. Bir kahve molasının ardından kulenin tepesine bile çıktık. Manzara çok güzeldi ama çok kalabalıktı. Sonra otobüsle Ortaköy'e geçtik. Birer kumpir ve waffle dan sonra maalesef gitme vaktimiz geldi :) Ama gerçekten çok güzel ve verimli bir hafta sonu geçirmiş olduk :)
İstanbul'u gezmek isteyen ama nerede kalacağını ve nasıl gezeceğini bilmeyenlere burayı çok şiddetle öneririm. Bu arada öğretmenevinin bir emanet odası da mevcut. Çıkacağımız gün eşyalarımızı oraya bırakıp İstanbul'u elimizi kolumuzu sallaya sallaya gezdik :) Sonra eşyaları alıp geldiğimiz şekilde havaalanına geri gittik :)

Kanlı Nigar Müzikali

Bu sefer gittiğimiz tiyatro devlet tiyatrosu değildi. Başkent Kültür Sanat tiyatrosuna ait bir oyundu ve Yakala.co 'dan %50 indirimle aldım biletlerimizi...Cumartesi akşamı eğlenceli iki saat geçirmiş olduk. Bir de 28 Aralık da bir temsil daha var. Ama sanırım fırsat bitmiştir artık. Kanlı Nigar'ı daha önce Devlet Tiyatrosunda izleyip çok beğenmiştim. Çok profesyonel bir oyundu. Bu seferki bana biraz çocukça geldi ama gene de fena sayılmazdı. Ankara'nın en çok karını bir de devlet tiyatrolarını seviyorum ben :) Neredeyse her hafta gitmeye çalışıyoruz. Şiddetle tavsiye edilir...

11 Aralık 2013 Çarşamba

Kar...

Kar ne güzel yağdı cumartesi gecesi Ankara'ya. Her taraf bir saat içinde beyazlara büründü. Biz de geri kalır mıyız? Çıktık dışarıya koca ile. Biraz yürüyüş yapalım dedik. Ama işi abartıp, Güneş boyunda bir kardan adam yaptık :) Güneş en alttaki topu, ben ortanca topu, biz yaparken yanımıza gelip "Abi siz nasıl yapıyosunuz? Bizim karlar birleşmiyo ki..." diyen iki çocuğa kartopu yapmayı öğreten sevgili kocamda çocuklar sevinsin diye kafasını da onlara yaptırdı :)
Bunlar da bizim kafayı yapan çocuklar ve kardan adamımızın hayranlarıyla çektirdiğimiz bir foto :)
Sonra herkes fotoğraf çektirmeye başladı bizim kardan adamla. Bizim camdan görünen kardan adamımızın yanına sürekli insanlar gelip güzel pozlar verdiler. Ama iki saat sonra yanına genç bir kız ve bir oğlan geldi. Kız kardan adamın önünde durdu. Baktı, baktı ... Sonrada elleriyle kardan adamın 2. topunu iterek, kardan adamı yıktı!!! Ben de öylece camdan bakakaldım. Bazı insanlar niye böyle? Niye güzel şeylere tahammülleri yok. Neden diğer insanları mutlu eden şeyleri, bozmak için bu kadar hevesliler....Gerçekten anlayamıyorum. Hayattan zevk alamayan bazı insanlar, bunu beceremedikleri gibi başka insanların aldığı zevki de kıskanıyorlar... Her neyse...Konumuz kar, hayat dersi vermeyelim şimdi:) Bu kış sert geçeceğe, daha çok kar yağacağa benzer. Gene yaparız,; ne yapalım :)
Eve gelince de sıcacık bol tarçınlı birer saleple ısıttık kendimizi...
 
Beyaz kar, her şeyi bembeyaz yaptığı gibi, inşallah bizim hayatlarımızda da tertemiz bembeyaz sayfalar açar. Güzel yeni başlangıçlara vesile olur. Yeni bir yıl, yeni umutlar...Her şey herkesin gönlünce olur inşallah.

Kereviz, sen ne güzel şeymişsin :)

Bizim evde hiç kereviz yeme adeti yoktur. Nedense hiç alıp pişirip de yemezdik. Evdeki herkeste genel olarak "Kereviz mi ıyy" tepkisi vardı :) Hatta küçükken halamlarda yanlışlıkla patates sanıp ağzıma attığım kerevizi daha çiğnemeden yargılamıştım bile :) Ama son zamanlarda annemin evde gittiğimde bazen kereviz görür oldum. Ama her zaman ki gibi tadına bile bakmadım :)
Bu aralar Güneş'le her hafta 100. yıl pazarına gidip taze sebze meyve alma kararı aldık. Pazara gidip bakınıyoruz, canımızın istediği şeylerden alıp geliyoruz. Bu da kışın hafta sonu yapacak bir şey bulamadığın canım Ankara'da bir uğraş oldu bize adeta :)
İşte bu pazar gezilerimizin en sonunda Güneş'in gözüne takılan kereviz, kerevizle olan 30 yıllık dargınlığımı bozdu :) İkimizde sanki patlayıcı bir maddeye bakıyormuş gibi kerevizlerin önünde dikilip "Alsak mı? Sevmiyoruz, yemiyoruz ama çok faydalı diyorlar" gibi konuşmalar yaparken, pazarcının da olaya dahil olması üzerine ikna olup aldık.
Dedim madem kereviz aldım, şu çok meşhur olan portakallı kereviz pişireyim. Pişiririm ama asla yemem diye düşünüyorum içimden de :) Her zamanki gibi internetten bir çok tarife bakıp, mantıklı olanı seçtim ve yaptım. Yemek pişti. Güneş tadına bakmak istedi. Ben yemem diye şartlandığım için, Güneş tadına bakacak diye sevinerek kocacıma bir miktar koydum. Ve sonuç "Aaaa, ne güzel olmuş. Çok güzelmiş. Harikaymış." diyerek ikinci tabağı isteyen kocama hayretler içinde baktım ve bir cesaret ben de merakımdan tadına baktım :) Sonra da kereviz yemediğim günlere yanıp, kerevize haksızlık ettiğimi anladım. İşin şakası bir kenara gerçekten harika olmuştu. Kışın C vitamini deposu olan portakallı kerevizi valla dolabımdan eksik etmem artık diye düşünüyorum. Tarifi aşağıda verdim. Herkese benim gibi ön yargılıysanız, ön yargılarınızı bir tarafa bırakıp mutlaka denemenizi öneririm :)
NOT: Sanki kereviz alıp, pişirip yemedik de, başımızdan acayip bir serüven geçmiş gibi anlatmışım olayı bu arada. Ne yapayım 30 yıldır kereviz yemeyip, yiyince de bayıldığım için büyük bir olay sonuçta bu benim açımdan:)

PORTAKALLI KEREVİZ
2 tane kereviz (orta boy)
2 tane havuç  (orta boy)
Yarım limon
1 soğan
Zeytin yağı
1 küp şeker
tuz
1 bardak portakal suyu (Taze sıkılmış. Benim 3 portakalıma denk geldi)

Kerevizlerin saplarını kesip, soydum. Soyduğum kerevizleri dilim dilim doğrayıp, her dilimi dörde böldüm.
Yarım limonu sıktığım suya doğradığım kerevizleri attım, onları beklemeye aldım. (Kerevizlerin limonlu suda beklemesi önemliymiş!)
Zeytinyağını tencereye koyup, yağı ısıttım.
Soğanı çeyrek soğan halkası şeklinde kestim; yağın içerisine attım.
Soğanları attıktan 2-3 dakika sonra halka şeklinde doğradığım havuçları tencereye attım.
Havuçlar kavrulunca, süzdüğüm kerevizleri tencereye koydum.
Küp şeker, tuz ve portakal suyunu ekleyip, kerevizler yumuşayana dek pişirdim.
Ilıdıktan sonra servis yapabilirsiniz.
Küçük bir not: Kereviz bir gece dolapta beklerse daha lezzetli oluyormuş.
Daha küçük bir not: Ben sevmediğim için kullanmadım ama sevenler için servis ederken maydanoz ve dere otu kullanılması öneriliyormuş.

Ramiz ile Jülide

Geçtiğimiz cuma Küçük Tiyatroda "Ramiz ile Jülide" oyununa gittik. Cuma günleri evde oturmayı sevmiyorum. Kış günlerinde Ankara'da yapılacak en güzel şeylerden biri de tiyatroya gitmek. Ankara Devlet Tiyatrolarının sergilediği oyunların izlediğim kadarıyla her biri ayrı güzel. "Ramiz ile Jülide" ise genel olarak yalnızlığın ne kadar zor olduğundan bahsediyor ve Ramiz ile Jülide adlı orta yaşlı iki insan üzerinde yoğunlaşıyor. Allah kimseyi yalnız bırakmasın, ne diyelim :) İçerdiği konu iç burkan cinsten olsa da aslında baya eğlenceli bir oyundu. Biz sevdik :) Gitmenizi tavsiye ederim.

5 Aralık 2013 Perşembe

Ofiste bir takım değişiklikler...

Bu aralar ofiste bir takım değişiklikler yaptık. Duvarlarımızı BauHaus'dan kendimizin seçtiği tablolarla şenlendirdik. Çok güzel oldu. En azından bakıp hayal kurmak için idealler:)



Bir de ben masama sanatsal kartlarla bir kombinasyon yaptım. Nasıl olmuş?
Buda ofisimize aldığımız Atatürk resmimiz.
Şimdi sırada yılbaşı ağacımız olacak inşallah. Belki çekiliş yapıp birbirimize yılbaşı hediyesi alırız:)
Bir de bahçede bulduğum bir meşe palamudunu ofiste diktiğimi daha önce yazmıştım. Bu ufak girişim küçük çaplı bir bahçeye dönüştü şu sıralar :)
Pet bardaktakilerin hepsi meşe palamudu. Diğerlerini de gene bizim bahçeden bulduk. Kulplu bardaktakiler ceviz. Üç tane cevizi 3-4 gün suda beklettim; diktim. Daha önceki iş yerimde böyle yapmıştık arkadaşlarla. Hepsi çıkmıştı :) Hatta diktik onları ODTU Teknokente. Sanırım şimdi baya bir büyümüşlerdir :) İki tane bıdık kaktüsüm var. Şu büyük saksıdaki de sümbül. Üç tane sümbül soğanı var saksıda :) Benim evim küçük. Çok yer yok. Ama apartmanımızın koridoru baya geniş. Buralarda çiçek yetiştirmek serbest. Güneş'le oraya bir kaç bitki almaya karar verdik :) Bir meşe palamudunun bizde yarattığı heyecanı görün :) İnşallah çıkarlarda size bu ofis bahçemin yeşillenmiş halini de gösterebilirim :)
İşte bunlarda ofiste mutlu olabilme çabaları :) Denemenizi tavsiye ederim. Biraz işe yarıyor:)

4 Aralık 2013 Çarşamba

Tchibo kahve makinesi kampanyası!!!

İyi ki acele edip almamışım şu Tchibo Cafissimo Classic yada Picco' yu :) Çünkü şu anda yılbaşı indiriminde!!! Yalnız gene bir sorunum var. Akşam giderken uğrayıp alacağım; ama hangi rengini? Çok kararsız kaldım :) Siz de benim gibi kahveyi seviyorsanız bu kampayayı kaçırmayın derim :)
SONUÇ: Şuan itibariyle mor bir cafissimo Classic'im var :) Bir çılgınlık yaptım :)